Tags
Language
Tags
May 2025
Su Mo Tu We Th Fr Sa
27 28 29 30 1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
    Attention❗ To save your time, in order to download anything on this site, you must be registered 👉 HERE. If you do not have a registration yet, it is better to do it right away. ✌

    ( • )( • ) ( ͡⚆ ͜ʖ ͡⚆ ) (‿ˠ‿)
    SpicyMags.xyz

    Bezmara - Yitik Sesin Peşinde [2000]

    Posted By: CorNeLLiuS
    Bezmara - Yitik Sesin Peşinde [2000]

    Bezmara - Yitik Sesin Peşinde [2000]
    Genre: Turkish Sufi Music | 82 mb | 192 kbps


    Albümdeki Kayıtlar

    01- Arazbar Peşrev 5'15''
    02- Hüseyni Peşrev 5'08''
    03- Kanun Taksimi 1'05''
    04- Evc Peşrev 2'36''
    05- Arazbar Peşrev 6'28''
    06- Çeng Taksimi 1'08''
    07- Nişabur Peşrev 6'16''
    08- Çargah Peşrev 5'46''
    09- Kemançe Taksimi 1'14''
    10- Kürdi Peşrev 7'22''
    11- Buselik-aşiranı Peşrev 4'38''
    12- Evc Peşrev 3'52''
    13- Muhayyer Peşrev 5'27''
    14- Mahur Semai 3'33''

    [size=1]Bu CD'nin kayıtları, Fransız Opus 111 firmasının çıkardığı, Topkapı Sarayı'nda kaydedilen Splendours of Topkapi albümümüzün kayıtlarından yaklaşık bir hafta önce, stüdyo koşullarında gerçekleştirildi. Ama sonuç, türlü nedenlerle dinleyici eline biraz daha geç ulaşabildi. İki albümümüz arasındaki fark, sadece kayıt yerinden değil, miksaj anlayışından da kaynaklanıyor. İlk CD'nin kaydına ve miksajına biz hiç müdahele etmedik; firmanın yöneticisi Yolanta Skura, bu işlemleri kendi zevk ve anlayışına göre yaptı. Elinizdeki albümde ise bizim kayıt ve miksaj zevkimiz yansıyor. Stüdyo işlemleri sırasında Şenol Filiz ve Birol Yayla büyük özveri gösterdiler. İkisini de, ama özellikle kayıtlar sırasındaki insanüstü çabasından dolayı Şenol'u burada teşekkürle anmalıyım.

    BEZMARA TOPLULUĞU

    Bazılarının yeryüzünde ikinci bir örneği olmayan çalgılarla, erken Osmanlı musikisine ait örnekler icra eden Bezmara topluluğu, "günümüz müzisyenlerinin el atmadığı eski nota albümlerindeki eserleri, bestelendikleri dönemlerin çalgılarıyla seslendirme" projesinden doğdu. Fikret Karakaya'nın bu projesi, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü'nün desteğiyle ve Amerikalı müzikolog Walter Feldman'ın değerli katkılarıyla hayata geçme imkanı buldu. Bugün hiçbir çalgı müzesinde veya koleksiyonunda bir örneği bulunmayan çeng, şehrud, Osmanlı saray kopuzu, metal telli kanun, armudi tanbur, yanaklı ud gibi sazlar minyatürlerin ve yazılı kaynakların ışığında tek tek yeniden yapıldı. Bu sazların bir kısmı 300, bir kısmı 400 yıldır kullanılmıyordu. Nasıl çalındıkları konusunda da fazla ipucu yoktu. TRT İstanbul Radyosu'nda 16 yıldır kemençe çalan Fikret Karakaya, proje için çeng çalma tekniğini yeniden keşfetmeye girişti. Ünlü tanburi Birol Yayla, daha ilk eline aldığında kopuzu büyük rahatlıkla çaldı. Bu iki çalgı aynı dönemde bir arada kullanılmadığından, Birol Yayla toplulukta hem tanbur, hem kopuz çalmayı üstlendi. Ünlü neyzen Şenol Filiz'in üslubu bu eserlere zaten uygundu. Serap Çağlayan'ın modern kanundan sonra metal telli XVI. yüzyıl kanununa adapte olması uzun zaman almadı. İstanbul Radyosu'nda 16 yıldır keman çalan Kemal Caba kemançe çalma konusunda kısa zamanda büyük başarı gösterdi. İstanbul Radyosu'nda ud çalan Osman Kırklıkçı çok geçmeden şehrud ile buütünleşti. Kanuni İhsan Özer, zaten bir süredir modern santur çalıyordu. Eski santuru çalmak ona daha kolay geldi. Blok flütçü Tugay Başar mistral gibi olağanüstü zor bir çalgı için yoğun bir çaba gösterdi. Kudümzen Kamil Bilgin eski usullere çabucak alıştı. Udi Akgün Çöl yanaklı udu hiç yadırgamadı.

    Kantemir tarafından notaya alınmış, 300 yıldır seslendirilmeyen eserler üzerinde 1996'dan beri çalışan Bezmara, 1998 yılı içinde, biri Fransız Sarayı'nda, biri de Topkapı Sarayı'nda olmak üzere beş konser vermiştir. Topluluk, repertuvarını genişletmeye yönelik düzenli çalışmalarını sürdürmektedir.

    Dinlediğiniz kayıttaki besteler, XVI. ve XVII. yüzyıl Osmanlı saz musıkisi repertuvarına aittir ve XVII. yüzyılın sonunda, Boğdan Prensi Dimitrie Cantemir tarafından notaya alınmıştır.

    Paris'teki Sainte-Genevieve Kitaplığı'nın (Pantheon yakınında) taş cephesine, insanlık ülküsünü yücelten büyük insanlardan biri olarak, Leibnitz ve Newton'unkiyle birlikte adı kazılmış olan Cantemir, 1973 yılında, UNESCO'nun önayak olmasıyla, doğumunun 300. yıldönümü dolayısıyla dünyanın pek çok ülkesinde anıldı, kitaplarının yeni baskıları yapıldı.

    Osmanlı kaynaklarında "Kantemiroğlu", "Kantemir", "Ulah Beyi", "Küçük Kantemiroğlu" gibi adlarla anılan Dimitrie Cantemir 5 Kasım 1673'te Yaş'ta doğdu. Babası, Boğdan voyvodası Constantin'di. Gençliğini, Osmanlı hükümetiyle babası arasındaki anlaşma gereği (Boğdan veliahdı, rehin olarak İstanbul'da tutulacak ve burada eğitim görecekti) geldiği İstanbul'da geçirmiş, kendi ülkesinde başlayan eğitimini, yaklaşık yirmi bir yıl kaldığı bu kentte sürdürmüş, birçok Batı dilinin yanı sıra, başta Türkçe olmak üzere Arapça ve Farsça gibi önemli Doğu dillerini de öğrenmiş, Türk musıkisine eğilmiş, bu alanda, öğrencisi olduğu ve eserlerini notaya aldığı Osmanlı musıkicileri tarzında kusursuz eserler besteleyecek kadar başarı göstermiştir. Osmanlı tarihi, İslamiyet ve Arapça üzerine önemli kitapların yazarı olan Dimitrie Cantemir, kısaca Kantemiroğlu Edvarı adıyla bilinen Kitab-ı İlmü'l-Musiki ala Vechi'l-Hurufat başlıklı önemli eserinde XVI. ve XVII. yüzyıllara ait 350'den fazla saz eserini, kendi geliştirdiği bir alfabe notasıyla kağıda geçirmiş ve günümüze ulaşmasını sağlamıştır. (Ne var ki, bu çok önemli yazmayla pek ilgilenilmemiş, birkaç meraklı musıkicinin yaptığı sayılı transkripsiyon sayılmazsa, Cantemir'in kaydettiği eserler yaklaşık 300 yıl olduğu gibi kalmıştır. 1970'lerin ortalarında Türk besteci ve müzikolog Yalçın Tura, bu edvarı Latin harflerine ve günümüz Türkçe'sine çevirerek yayımlamaya başlamış, ama ne yazık ki bu hayırlı girişim yarım kalmıştır. Ancak 1992'de, İngiliz müzikolog Oven Wright tarafından, Kantemiroğlu Edvarı'ndaki bütün eserlerin, günümüz Türk musıkicilerinin okuyabileceği biçimdeki transkripsiyonları yayımlanabilmiştir.)

    1710'da Osmanlı hükümdarı III. Ahmed tarafından Boğdan voyvodalığına atanan Cantemir, Eflak ve Boğdan'ı birleştirmek ve bağımsızlığına kavuşturmak ülküsünü güdüyordu. Bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Rusya ile ittifak kurdu. Ama, 1711'de, voyvodalığının yedinci ayında, Ruslar'ın Prut Savaşı'nda Osmanlılar'a yenilmesi üzerine, Rusya'ya kaçtı. Çar I. Petro ona büyük itibar gösterdi. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi'nin kurucuları arasında yer alan Cantemir, 1714'te Berlin Akademisi'ne de üye seçildi. 1 Eylül 1723'te, henüz elli yaşındayken Harkov'da öldü.
    1714-1716 arasında Latince olarak yazdığı ve ölümünden sonra 1734'te, İstanbul'da doğan oğlu Antioch'un, Londra'da Rus elçisiyken İngilizce'ye çevirtip yayımlattığı Incrementa atque decrementa aulae othomanicae (Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi), birinci elden kaynaklara dayanılarak yazılmış ilk önemli Osmanlı tarihidir.

    1781-1786 arasında İstanbul'da Venedik balyozu Agostino Garzoni'nin hizmetinde bulunan Rahip Toderini, Letteratura turchesca (Türk Edebiyatı) adlı eserinde, Cantemir'in, aynı zamanda musıkişinas olan Hazine-i Hümayun müdürü İsmail Efendi ile, saray hazinedarı Latif Çelebi'nin istekleri üzerine, Türkçe bir nazariyat kitabı yazdığını ve bunu padişah II. Ahmed'e ithaf ettiğini yazar. Cantemir, kitabının ilk bölümünde, daha önceki edvarlarda olduğu gibi, makamlar, perdeler, usuller ve icra incelikleri hakkında bilgi verir. Bunlar, o dönemin Osmanlı musıkisini tanımamızı sağlayan paha biçilmez bilgilerdir. Kitabının ikinci bölümünde ise, kendi notasyon sistemiyle yazdığı -bir kısmı kendi bestesi olan- peşrevler ve semailer yer alır. Bunların bir bölümünü, elli yıl kadar önce Ali Ufki* de yazmıştı. Ama bu tekrar, önemli bir kayıp değildir. Hatta, bu ortak eserlerin, aradaki 50 yıllık sürede geçirdikleri küçük değişiklikleri izlememizi sağladığı için, bu çakışmayı bir kazanç bile sayabiliriz. Gerek Ali Ufki'nin Mecmua'sı, gerek Cantemir'in Kitab'ı, yalnız yüzlerce eseri unutulmaktan kurtardığı için değil, bu eserleri, yazıldıkları dönemlerdeki melodik yapılarıyla günümüze ulaştırdıkları için de olağanüstü bir önem taşır.

    Bu albüm, Kantemiroğlu Edvarı'ndan alınmış notaların, tarihi bağlamına oturtulmaya çalışılarak gerçekleştirilmiş ilk kaydıdır.

    * Ali Ufki'nin asıl adı Wojciech Bobowski idi. Savaşta esir düşüp İstanbul'a getirilen, daha sonra da saraya alınan Polonya asıllı Bobowski, Müslüman oldu ve Ali Ufki adını aldı. Birçok dil biliyordu. Enderun'da Arapça, Farsça ve Türkçe de öğrendi. Büyük bir musıki yeteneğine sahipti. Ülkesinde nağmeleri kağıda yazmayı, başkalarının yazdığı nağmeleri okumayı öğrenmişti. Osmanlı musıkisini çok sevdi, mükemmelen öğrendi ve o tarzda besteler yaptı. Öğrendiği ve bestelediği 600'ü aşkın sözlü veya sözsüz eseri kapsayan bir nota mecmuası bıraktı. XVII. yüzyılın ortalarında gerçekleştirdiği bu esere Mecmua-i Saz ü Söz adını verdi. Bu albüm, yalnız Osmanlı musıkisinin değil, hemen hemen bütün Doğu musıkisinin de en eski nota mecmuasıdır. Muhtemelen Ali Ufki daha hayattayken İstanbul'dan kaçırılan Mecmua-i Saz ü Söz'ün müellif hattı nüshası bugün British Museum'dadır. Türk musıkisi için çok büyük önem taşıyan bu yazma, ancak son 25 yılda Türk musıkicilerinin ilgisini çekebildi. [/size]




    Katkıda Bulunanlar

    Grafik Tasarım: Ersu Pekin
    Yayına Hazırlayan: Fikret Karakaya
    İngilizce Çeviri: Peter Agopian
    Çalgı Fotoğrafları: Hadiye Cangökçe
    Yapım: Kalan Müzik
    Stüdyo: Audeon Studios


    Enstrumanlar

    Ud: Akgün Çöl
    Ney: Aziz Şenol Filiz
    Kanun: Serap Aybar Çağlayan
    Tanbur: Birol Yayla
    Kemança: Kemal Caba
    Kudüm: Kamil Bilgin
    Kopuz: Birol Yayla
    Santur: İhsan Özer
    Çeng: Fikret Karakaya
    Şehrud: Osman Kırklıkçı
    Mıskal: Tugay Başar